Hayat, Kendime dair

Hadi bakalım !

Hadi bakalım dünyadaki en zor olan iki şeyden bahsedelim. Aslında birinden, anlatabileceğim birinden bahsetmek benim için daha kolay sanırım. Biri BARIŞ ki bundan bahsetmek benim  IQ um dışında. O yüzden beyinsel olarak değil de benim için daha kolay bir yöntem ve açıklaması daha kolay olan kalbi faktörden duruma müdahale etmek istiyorum. Nedir O ?

Elbette duygusal yakınlaşma… Bunun adına ne derseniz deyin. İşin içine kalbi faktör girdiği zaman her şey alt üst ve daha anlamlı oluyor. En azından benim açımdan öyle. Duygusal yakınlaşma arasındaki etkileşimler insanı farklı boyutlara sokabiliyor. Cevabını bilmediğiniz soruları kendinize sorabilirsiniz mesela ya da cevabını vermekten korktuğunuz sorular ile karşı karşıya gelebilirsiniz.

Kafanızı meşgul eden, sizi sabahtan akşama kadar bazı önemli işlerinizden alıkoyan ve yaptığınız işleri farkında olmadan yapmanızı sağlayan bazı sorular bunlar. Düşünmemeniz gereken şeyleri düşündüren, kendinizi zor durumda bırakan sorular sorduran, hata yapmanızı tetikleyen ve pişmanlık oluşturan sorular. Neden geçmişi düşünüyorsun ? Neden senden öncesini yargılıyorsun ? Neden mutluluğuna gölge düşürüyorsun ? Neden ?

“Neden” kelimesini cümlenin başında kullandığın zaman kendini zor durumda bırakmak istiyorsun demektir. Olaylara bakış açını daraltıyorsun, kendini cezalandırmak istiyorsun demektir aslında. Geçmişi sorgulamak sadece seni huzursuz eder. Geleceğe dönük o kadar güzel zamanlar beklerken geçmişe dönük “neden” soruları sadece senin kalbine çizik atmak demektir.

Herkes sevdiği insanın ilk aşkı olmak ister. Geçmiş yaralar çünkü, kafada soru işareti bırakır, insanı ikileme sürükler. Ama insanoğlunun anlamadığı bir şey vardır ki o da gelecek. Geleceğe güvenmek geçmişe inanmaktan daha zordur. Geleceğin getireceği mutluluğu geçmişteki yaşanmışlıkla gölgelendirmek ister. İnsanın doğası bu.

Çok garip varlıklarız… Her şeye ilk olarak sahip olmak isteriz. Hep bize ait olsun, bizden başkası hükmetmesin, hükmetse bile bize karşı olan eski yaşanmışlıkları hatırlasın hatta bundan rahatsız olsun… Bencil yaratıklarız kesinlikle.

Bir şeyi unutmamamız gerekiyor. Sevdiğimiz insanın ne ilk, ne son ne de tek aşkıyız. Bizden önce sevdiği gibi tekrar sevebilir, fakat şu anda bizi seviyor ise başka bir şeyin ne önemi var? Sevdiğimiz kişi harika biri olmayabilir elbette, eee biz de harika biri değiliz ki.. Sevdiğimiz insan ile asla kusursuz olamayız, böyle bir dünya yok. Fakat bizi güldürebiliyorsa, iki kere düşündürüp, her insan gibi bizim de hatalarımızın olabileceğini kabul edip bunları normal karşılıyor ise, ona sımsıkı sarılmalıyız ve ona verebileceğimizin en iyisini vermeye çalışmalıyız. Bizi günün her saniyesi düşünmeyebilir, fakat bize kırılabileceğini bildiği kendisinden bir parça, kalbini vermesi bizim için yeterli bir sebep olmalı. O halde onu incitmememiz lazım, aynı zamanda değiştirmeye çalışmamamız da gerekiyor,  sevdiğimiz kişiyi yargılama gibi bir yanlışa düşmememiz ve bize verebileceğinden fazlasını beklemek gibi bir arayışa da girmemeliyiz. Bizi mutlu ettiğinde gülebilmeli, kızdırdığında bunu ona açıkca söyleyebilmeli ve bizim yanımızda olmadığı zaman onu tüm kalbimizle özlemek yapılabilecek en güzel aşk ibadeti demektir. Hayattaki en önemli iki motivasyonu unutmamak gerekiyor. Aşk ve korku…

Bununla ilgili ayrı bir yazı yazmam gerekecek sanırım. Çünkü aşk ve korku birbirini tamamlayan ve farklı anlamları olan kelimeler. Aslında benzer o kadar çok nokta var ki… Aslında doğru orantılı kelimeler. Ne yazık ki bazıları yüzünden aşk, sevgi, tutku adına ne derseniz deyin arttıkça korku da artıyor.

5500cookie-checkHadi bakalım !

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir